Ana Menü
Ziyaretçi Defteri
Facebook
Sayac



İstatistikler Yükleniyor ..!

Evlerimizdeki Tehlike!

Evlerimizdeki Tehlike!
Televizyonun renkli ve akıcı görüntüleri ile bebeklikten itibaren çocukların ilgisini çektiği belirtiliyor.

Bebeğin anne-babanın kucaklamasına, oynamasına, çıkardığı seslere tepki vermesine gerek duyduğunu dile getiren Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden Psikolog Hilal Arslan, “Böyle bir bebek televizyon karşısına bırakıldığında çıkardığı sesler ve gülümsemeleri için beklediği tepkiyi televizyondan alamayacağından duygusal uyarıcılardan yoksun kalmış olur. Televizyon nedeniyle bebeğin duygusal uyarıcılardan yoksun kalması ve anne-baba ile çocuk arasındaki etkileşimin azalması bebekte hem sosyal hem de dil gelişiminde gecikme ya da yetersizlikler görülmesine neden olabilir.” dedi.

Televizyonun en çok etkilediği bir diğer grubun ise okul öncesi çocuklar olduğunu aktaran Arslan, şunları ifade etti:

“Okul öncesi dönem, çocukların hayal dünyasının en zengin olduğu dönemdir. Yani çocuklar masallarda anlatılan gerçeküstü olayların gerçekleşebileceğini düşünürler. Kurabiye yiyerek büyüyen ve iksir içerek küçülen Alice’e, gece olunca kabağa dönüşen arabaya, dilekleri gerçek yapan lamba cinine ya da izlediği filmdeki canavarın gece onun yatağının altında saklanabileceğine inanırlar. Çünkü bu dönemdeki çocuk için olmaz diye bir şey yoktur. Bu çocuklar izlediklerinin kurgudan ibaret olduğunu anlayamazlar. Bu sebeple televizyonun bu yaştaki çocuklar üzerinde daha derin ve kalıcı etkileri olabilmektedir. Henüz bilişsel gelişimini tamamlamamış, gerçeklik ile hayali birbirinden ayıramayacak yaşta olan bu çocukların çizgi filmden dahi olumsuz etkilenebildiği bir gerçek. Geçmiş dönem haberlerini hatırlayacak olursak Pokemon gibi uçacağını, örümcek adam gibi tırmanacağını zannedip kendini boşluğa bırakan çocukların sayısı oldukça fazlaydı. Bunların hepsi, o yaştaki çocuklarda gerçeği değerlendirme süreçlerinin henüz tam gelişmemesinden kaynaklanır.”

Psikolog Arslan, çok uzun süreli televizyon alışkanlığı olan çocuk, ergen veya yetişkinlerde sanal ve reel dünya ayrımının ortadan kaybolduğu, sanal alemin kişinin günlük yaşantısında daha çok yer kapladığını vurgulayarak, “Benzer programları izlemeyenlerin anlamayacağı türden konuşmalar yapan bu kişiler kendileri gibi teknolojiyle yakından ilgili kişileri tercih etmekte sosyal çevresini giderek daraltmaktadır. Sosyal öğrenme çocukların bilgiyi yaşayarak, deneyimleyerek öğrenmesi demektir. Ancak teknolojik aletlerin tümünde olduğu gibi televizyon da çocukların sosyalleşmesine ket vurmakta ve kişinin yaşam içerisinde öğrenebileceği bilgilere sahip olmasına engel olmaktadır. Araştırmalar bu dönemde televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların hayal gücünün sınırlı, yaratıcılığının düşük, sözcük dağarcığının kısıtlı, daha pasif ve edilgen, toplumsal muhakeme ve yargılama yeteneğinin zayıf, oyun kurabilme ve problem çözebilme kapasitelerinin ise daha düşük olduğunu göstermektedir.” dedi.

Arslan, ailelere televizyon konusunda nasıl yaklaşımlarda bulunmaları gerektiğiyle ilgili şu önerilerde bulundu:

• Erken yaştaki çocukların televizyon izlemesinin ebeveyn tarafından denetlenmesi ve “seçici” olmayı öğretmesi çocuğu koruma adına yapılması gereken ilk şeydir.
• İkinci adım ise çocukları bir faaliyete yönlendirmektir. Çünkü çocuklar istenmeyen davranış yerine alternatifi gösterilmedikçe o davranıştan vazgeçmezler. 
• Çocuklar kitap okuma, bulmaca çözme, satranç, müzik aleti ile ilgilenme, resim yapma ya da spor dallarından birine yönlendirilebilir, seçilen her farklı aktivite ile zihnin farklı bir alanını çalıştırarak kişinin farklı bir yönünü geliştirmesi sağlanabilir.


ÜYE AİDAT SORGULAMA

CEMİYET TAKVİMİ
Üye Girişi
YukariCik